Saturday, January 3, 2009

Tutorial: Creating Disco Ball

Saturday, January 3, 2009 0
CREATING DISCO BALL:

Hello again.
:) So with my last tutorial I tried to show you how to use 3D Revolve tool to create sapphire. And we created planet mars with this tool. Today I want to expand this tuttorial and want to show you how to create a disco ball. Basicaly we are going to fallow same steps but this time we are going to create our own texture map. So let’s start.

ADJUSTING GRID LINES:

To create the right texture I am going to use grid lines as guides. If you dont see the grid lines in your art board you need to click on “show grid” option (View/ Show Grid). If you want you can adjust the spacing between each grid and subdivisions. For this adjustment you need go “Edit / Preferences/ Guides & Grids”. From the pop up menu you can adjust the spacing and subdivisions, even the guide colors.


CREATING THE TEXTURE MAP:

Now we have grids all around the art board. Before starting to create our texture we need to check “Snap to Grid” option (View/ Snap to Grid). So now we can easily create our texture.

First I am creating a square which fits one of the grids. Fill color is %10 gray, stroke is 0.5pt white. Now click on it with selection tool and while holding to “alt” key drag it to the grid one next. As you we have just duplicated the first grid. Now if you click “ctrl + D” you can continue duplicating the same square to same direction. I created 40 square for the first line of the texture. And now with selection tool select all the squares that you created and again while clicking “alt” button drag the line one grid down. OK. Now we duplicated the first line. So again with “ctrl + D” continue duplicating lines. I created 20 lines for this texture.


And finally I choose some random squares and changed their fill colors with darker gray, light shaded blue and little bit more dark shaded blue. OK our texture is ready.

CREATING 3D SAPPHIRE:

Let’s start with creating the sapphire shape. We are going to use “Revolve” comment which is placed under “Effects/3D”.
I. With ellipse tool create a perfect circle. (To create a circle you need to push shift button while drawing your shape.) Do not choose any fill color, only put a stroke color. II. With direct select tool choose one the left point on the path and delete it. So now you have an arch represents half circle. III. It is time to create the 3d sapphire. Now choose your shape with selection tool and go click on revolve command (Effects/ 3D/ Revolve). Click on the preview box to see the result of the tool. As you see you already created the sapphire. Quickly what revolve tool does is turns the shape around the 2 end points 360’. You can play with the angle to change this ratio.

CONVERTING TEXTURE TO SYMBOL:

To apply our texture map on sapphire we need to convert it to symbol. It is really easy step. Just select all the texture and click “new symbol” button under symbol library. As you see new symbol will show up in the library.

APPLYING SYMBOL TO SAPPHIRE:


Now as a last step we need to apply the map to the sapphire. Click on the sapphire and double click on “3D Revolve” which is listed under Appearance. (if appearance is not open you can open it from “Window/ Appearance” or short cut “shift + F6). The 3D revolve box will pop up again. Now click on “Map Art” button. As you see there are 2 surfaces (one of them is inside of the sapphire and the other one is outside). Choose the first one. From the symbol menu choose the texture map you created. And click on “scale to fit” button left down side of the box. Click “OK” to apply the map art. Click on preview to seethe results. If you want to play with the side views of the object you can rotate it by playing X, Y, and Z values. Congratulations. Now you have just created your disco ball. So where is the party ;) I hope you enjoıed my tutorıal. If you have any questions please do not hassitate to ask me.

Leo Graphics, 2008
www.LeoGra.com
blog.leogra.com
leo@leogra.com

Deneme

Deneme olsun die atiom

Wednesday, December 26, 2007

dede

Wednesday, December 26, 2007 0











































Maybe you have seen this simple creative dot effects but if you don't know how to use it this tutorial will be helpful for you.
CREATING YOUR WORKSPACE
Lets start with creating our working space. Create easily adjustable size of new document with single background. And add our object in a new layer, which we already cropped and ready to use for halftone effect.
CREATING NEW ALPHA CHANEL
.
Select the channels palette by clicking on its tab as shown in the picture opposite. Create a new channel by clicking once on the 'new channel' button at the bottom of the channels palette. You can call this new channel anything you like, but default names are normally pretty self-explanatory.
SELECTING WORKSPACE
While you are working on new alpha channel press and hold CTRL on your keyboard whilst clicking on your object layer to form a selection around your image. You can now let go of CTRL, but keep the selection active. In the new channel, Edit> Fill the selection with pure black and then Select > Deselect.
CREATING HALFTONE EFFECT
Go to Filter > Blur > Gaussian Blur and enter in a value appropriate to the kind of effect you want to create. If you are aiming for a large subtle fadeout choose a large value but, if you desire a sharper effect, keep the value small. Experimentation is the key. Go to Filter > Pixellate > Colour Halftone and set the max radius to 10. This number relates to the overall size of the biggest dots, and can be varied to taste. Your channel should now resemble the image opposite.
FINISHING
After creating your halftone dots you can change the colors and use it for your design. I hope this tutorial is uselful for you. If you have any questions please d not hasitate to get in touch with me.

Saturday, October 29, 2005

Altın Filin efsanesi...-Kutsal hazine.-

Saturday, October 29, 2005 0
Bu gece çok ilginç bi rüya gördüm. Parça parça aklımda. Olaylar birleşince anlam çıkartmaz zor oluyor. Biraz da kendi yorumumla rüyayı yazmayı denim bakim... Rüyama Altın Filin Efsanesi adını veriyorum...

Rüya sıradan bi oyunla başladı. Biri evin içine bişey saklıyor ve verilen ipuçlarına bakılarak saklanan şeyi bulmaya çalışıyoruz. Saklayan dışında kimse eşyanın ne olduğunu yada nereye saklandığını bilmiyor. Bi nevi hazine avı.



işte tam bu oyunu oynarken dışarı çıkıp biraz hava almak istiyorum. Dışarda uçsuz bucaksız bi kumsal var. kumsalda yürürken bi su birikintisi görüp eğilip içindeki taşlara bakıyorum. Derken aklıma bikaç olay geliyor. Daha önce de sanki bu su birikintisine bakmışım gibi. Suyun içine bişey beni çekiyor. Kurtulmak istiyorum ama kurtulamıyorum. Sonra sonra bişey beni içine çekiyor ve içinde kökler dolu yerçekimi olmayan bi odada buluyorum kendimi. Hertarafta kökler var. Yerçekimi olmayınca tabikide uçabiliyorum. :) etrafa bakınırken birden kökler bana saldırmaya başlıyor. Sarmaşık gibi beni sarmaya başlıyolar. Birden bi çığlık ve içimden gelen bi enerji ile hepsi paramparça ouyor. Sonra ilginç bir yaratık "sen seçilmiş kişisin. Kutsal emaneti taşıycak olan da sensin" diyor. -Tabi en bu yaratığı nasıl anladım. Yaratık mı benim dilimden konuşuyor ben mi onu anlıyabiliyorum ayrı mesele....- Sonra beni içinde bikaç yaratığın daha olduğu bi odaya götürüyolar. bana bir şişe içinde renksiz bi sıvı veriyolar. ve bu emaneti çok iyi bi şekilde saklamamı gerekmedikçe kullanmamamı söyleyip beni yolluyolar.


ve herşey geriye sarmaya başlıyor. birden sahilde o su birikintisinin içinden önce sağ elim çıkıyor. Sonra sol elimde şişeyle birlikte çıkıyor. su birikintisi o kadar küçük kü tek başıma çıkmam çok zor. Çabalıyorum ama başaramıyorum. Bu sırada Tuğba (kahramanım benim :) ) beni görüp elimde tutuyor ve beni yeryüzüne çıkartıyor. Bu arada köklerden kurtulucam diğe kullandığım güçte bütün kıyafetlerim de paramparça olmuştu. Ve yeryüzüne çıktığımda üzerimde hiçbir kıyafet yok. Yani cıbılım. Neyse edepsiz tuğba ben yürürken birden arkamdan beni süzüyor ve arkamdaki dövmeyi daha önce frk etmediğini söylüyor.


Ne dövmesi mi. Yorumu Tuğba'ya bırakıyorum. Aslanın yelelerine , bir kartalın gözlerine ve kanatlarına ,bir insanın zekasına , bir maymunun kuyruğuna sahip bir kuş. öyleki kuyruğu tüm bacağımı sarıyor. ben Tuğba'ya nasıl bişey diye tarif et derken birden karşımızda beliriveriyor. Masallarda hep bu kuşların özel bir adı olur ama... Bu defalık yok sanırsam. Yada biz bu kuşa Ebul diyelim. :)


Kuşla bir an göz göze gelip birbirimizi anlıyoruz. ve aynı anda elimdeki şişeye bakıyoruz. Kutsal emanete. Anlaşılan ikimiz de emaneti korumak için görevlendirilmiştik....


Sonunda Tuğbanın aklı başına geliyo da bana bi kaç kıyafet getiriyo. ve Ebul ile birlikte içeri giriyoruz. O kadar yorulmuşum ki emanete sarılıp uykuya dalıyorum.


Aradan bi kaç ay geçiyor. Şişeyi kaybetmemek için sürekli yanımda taşıyorum. ben nereye gitsem ebul uzaktan beni izliyor. Ve bi gün tam araba çöplüğünün yanından geçerken yaşlı bi amcamın araba almak için çöplük sahibi ile pazarlığa oturduğunu görüyorum. Acaba burdaki arabalardan ben de alabilir miyim içlerinde güzel bi araba var mıdır? diye kendime sorarken ben de hurda arabaların içine dalıyorum. Bu arada çöplük sahibi amcam kazadan sonra parçalanan arabaların sağlam kısımlarını birleştirip modifiye arabalar yapmış ve onları sergilemeye başlamış bile. Bi tane araba görüyorum. Mavi. Ön kısmı bi accent'ten alınmış arkası ise uno'dan. yani burnu uzun kıçı kısa bi araba. tam o arabayı incelerken yaşlı amcam kalp krizi geçiyor ve yere düşüyor. tabi çöplük sahibi amcam ve ben başındayız. nasıl yardım edebilirim diye düşünürken elimdeki kutsal emanet geliyor aklıma. Acaba içinde ne var. bi köşede bu merakıma daha fazla direnemiyceğimi düşünüp kapağını açıyorum. Bi damlası kuru bi toprağa dşüyor ve kuru topraktan yeşil bitkiler çıkmaya başlıyor. Acaba bu bi yaşam iksirimi diyorum kendi kendime. Sonra bunu denemenin vakti geldi diyorum. Bi yandan da içimde bi çelişki. ya bu iksir hayatın hızlı bi akış almasını sağlıyorsa. Ya yaşlı amcam daha da yaşlanırsa. Sonra amcamın parmağına 1 damla damlatıp iksirden tatmasını sağlıyorum. Ve iksir işe yarıyor. Amcam birden 30-40 yaş gençleşiveriyor...


Elimde nasıl bi güç olduğunun farkına varıyorum. Ama sınırlı bi güç. Bi gün tükenebilicek bi güç. Acaba hangi amaçlar için üretilmişti ve neden kullanılmayıp saklanıyordu. Gelicekte beklenen bi felaket mi var. Ebul ile ben birden birbirimize baktık. Ebul kızgın görünüyordu. Ama o da iksirin ne işe yaradığını merak ettiği için bana karşı çıkmamıştı.


Sonra hayat bi şekilde devam ediyor. Ve sonunda uçsuz bucaksız yeşilliklerle dolu bi dağ evine taşınıyoruz. Gerçi ev demek yalan olur. Tam anlamı ile bi saray. Kocaman bi yer. O kadar güzel ki anlatamam. Etrafındaki yeşilliklerin arasından taşlardan yapılmış su merdivenleri var. Neden mi su merdiveni. Bu merdivenler bi su yolu gibi inşa edilmiş. Yağmur yağdığında suyun tek bi bölgede toplanması için. Aynı zmanda dağdan inilmesi için için gereken yol. Çin seddi gibi her tarafı sarmış bu merdivenler. her yerden geliyor. Yeşilliklerin içinde uçuşan kuşlar ve ormandaki diğer hayvanlar. Tabi Ebul'de bu hayvanların arasında garip kaçmıyor doğrusu...


Bu dağ evinde yanlız başıma değilim tabikide. Tüm tanıdıklarım yanımda. Tuğba hanımlar , Melek hanımlar, Eray beyler , hatta rüyamda ne işi varsa Emre beyler bile var... Ve daha bi çok kişi.hayat çok güzel görünüyor. Bi an burda sonsuza kadar yaşamak istediğimi fark ediyorum. Sürekli bi eğlence ve doğa.


Bu arada ben süper güçlü bi insanım ya doğadaki diğer hayvanlarla da zaman içinde anlaşmaya başlıyorum. Gün geçtikçe evde yaşıyan ailemize hayvan lar da katılıp büyümeye başlıyor. Tabi hayat geçtikçe insanlar da yaşlanmaya başlıyor. Bunun ilk etkisini annemde görüyorum. Birden ona dönüp yeniden genç olmak istermisin diyorum. Bana dönüp gençlik günlerini özlediğini söylüyor. Tabi bu beni düşünmeye itiyor. Sonra odama çıkıp elimdeki kutsal emanete bakıyorum. Elimde sevdiklerimi sonsuza kadar yaşatıcak kadar iksir var. Bunu neden ben kullanmıyım ki. Bi yandan da bu emanetin ne için yaratıldığını düşünmeden edemiyorum. içimdeki çelişki sürerken sonunda emanetin yarısını kutsal hizmet için saklamaya karar veriyorum. Diğer yarısını da kendim için. Ve bi biberon içine şişenin yarısını boşaltıyorum.


Sonra Annemin yanına gidiyorum. "peki bana ne kadar güveniyorsun" diye soruyorum. "Herşeyden çok." Gözlerini kapatıp ağzını aç o zaman diyorum. Ve iksirden bi damla ağzına koyuyorum. Birde annem yüzünü kapatıyor ve ağlamaya başlıyor. Bişeyler ters gidiyordu bes belli. Gençleşmek yerine yaşlanmaya başlamıştı. Ama nasıl olabilir. Bu iksir hayat veren bi iksir olmalıydı hayat alan değil. Sonra amcamı nasıl gençleştirdiğimi düşünüyorum. O an yapıpta şimdi yapmadığım ne var. O anın koşulları ile şimdiki koşullar arasında ne fark var. Çöplük arabalar toz toprak ve... Paslı demirler. Amcamın ellerinde pas vardı. Bi anda pas iksirin etkisini tersine çeviriyor diye düşünüyorum. Bu arada annem yaşlanmaya devam ediyor. Bi yandan da ağlamaya. Etrafıma bakınıyorum. Paslı bişey arıyorum. Ve sonunda paslı bi çekiç buluyorum. üzerinden biraz pas tozu alıyorum ve iksirden bi damla damlatıp bu tozla karıştırıp tekrar anneme içiriyorum. Artık beklemekten başka çare yok....


Birden iksir yeniden etkisini göstermeye başlıyor. Bu kez herşey normal gibi. Ellerindeki buruşukluklar geçmiş , zayıf kemikleri güçlenmiş , Donuk mavi bakışları canlanmış ve saçları yine altın sarısı rengini almıştı. Artık annem de 20li yaşlarına geri dönmüştü. :)


Elimdeki gücün nasıl kullanıldığını artık biliyordum...


panikten iksirin şişesini masanın üzerinde unutup dışarı çıkıyorum. Dışarda yağmurlu bir hava var. O kadar mutluydum ki annemle su merdivenlerinden aşşağı doğru hoplaya zıplaya inmeye başlıyoruz. Bi yandan annem bu merdivenlerdeki eski maceralarını anlatıyor. Banamla nasıl tanışmışlar , babam aşşağı köyde otururken bu merdivenlerdeki gizli buluşmaları falan. Aşağı doğru inerken arkamı dönüp bi bakıyorum ve herkes çocukluk haline dönmüş. Tuğba , Melek , Eray , Emre ve diğerleri. hepsi 7-8li yaşlarına dönmüş. Merdivenden aşşağı doğru güle oynaya iniyorlar. Birden iksiri masanın üzerinde unuttuğum aklıma geliyor. koşa koşa geri dönüyorum. Ebul iksirin başında beni bekliyor. Artık benim iksirin koruyucusu olamıyacağımı söylüyor. Birden sihirli bi şekilde gemideki yaratıklardan birine dönüşü veriyor ve iksiri alıp evden ayrılıyor...


Peki herkes nasıl çocuk olabilmişti? iksirin nasıl kullanıldığını bilen bi tek ben vardım. Haylaz emre annemi kurtarmaya çalışırken kapı aralığından beni izlemiş. ve sonra tüm olanları diğerlerine anlatmış meğersem.


Birden aklıma iksirden ayırdığım ikinci yarı geliyor. Biberon şişesi içinde olan. Hızlı bi şekilde odama çıkıyorum. şişe masanın üzerinde duruyor. Acaba hala içindeki iksir mi??? Birden herkesin çocuk olduğu dünyada yetişkin olmak istemediğimin farkına varıyorum. Ve iksiri sınamanın tek yolunun da onu kullanmak olduğunu fark ediyorum. Ve biraz pas tozu ve bir damla iksir. Gözlerimi açıp aynaya baktığımda kendimden büyük kıyafetler içinde kıvırcık saçlı ben. Evet. hala iksirin yarısına sahibim. :)


Koşa koşa merdivenlere gidiyorum. hep beraber merdivenlerde akan suların arasında oyunlar oynamaya başlıyoruz.. Mutlu mutlu yaşıyoruz...



Aradan yıllar geçiyor. Hepimiz tekrar büyüyoruz. iksir bi yanda unutuluyor. Tabi dağ evinde geçen yıllar esnasında ormandaki hayvanlarla da arkadaş oluyoruz. Hatta hatırladığım bi goril , bi zebra bide fil arkadaşım vardı. :)


Ve sonra bi gün siyah takımlı kara gözlüklü amcalar evimizi basıyor. bizden iksiri istiyolar. Bende buna karşı çıkıyorum. Bi biberon şişesi içinde olmasından dolayı iksir kimsenin dikkatini çekmiyor. Sonunda siyahlara bürünmüş amcalar Tuğba ve Emre'yi alıp gidiyolar. Eğer onları tekrar görmek istiyosam 48 saat içinde iksirle birlikte gelmem gerekiyormuş. Bi kart atıp helikopterleri ile uzaklaşıyolar.


Peki iksirden başka kim haberdar???? iksiri bilen herkes burda dağ evinde.


Düşünüp taşınmaya başlıyoruz. Emre için iksiri riske atmanın bi anlamı yok. Ama ellerinde Tuğba da var. :) Sonunda Tuğba için iksiri götürmeye karar variyoruz.


Yıllardır ormanda yaşadığımız için elimizde hiç bir taşıt yoktu. ve dağa çıkmanın tek yolu su merdivenleri olduğu için 48 saatte nasıl şehre gidebileceğimizi düşünüyorduk. Bu sırada Zebra goril ve Fil arkadaşlar bizi hızlı bi şekilde götürebiliceklerini söylediler. Serra Melek Eray ve ben sırtlarına atladık.Ben gorilin sırtına , Melek zebranın serra ve Eray ise filin... Goril arkadaş daldan dala atlıyarak , Zebra arkadaş kayaların üzerinde zıplayarak fil arkadaş ise önünde ne var ne yok yıkarak bizi şehre götürdüler. Şehir yıllar içinde çok değişmişti. Gecenin karanlık vakitleri olması nedeni ile yollar bomboştu. Serra , Eray , ben ve Melek adrese gelince hayvan arkadaşlarımızın bizi dışarda beklemesini söyleyip içeri girmeye karar verdik. içeri girdiğimizde Tuğba ve Emre kollarından duvara zincirlenmişti. Kapıda bizi karşılayan karalı amcalarımız -gözlerinde hala gözlüklerle- bizim Tuğba ve Emrenin karşısında patronlarını beklememizi söylediler.Ve karanlığın içinden bi tekerlek sesi git gide yaklaşmaya başladı.


----------------------------------------------------------------------------------------------


Biraz gözlerinizi dinlendirme zamanı. Bi bardak kahve yada çayla rüyama devam etmeye ne dersiniz.

----------------------------------------------------------------------------------------------

Karanlığın içinden bir tekerlek sesi git gide yaklaşmaya başladı. Ve karşımda tanıdık bir yüz. Yıllar önce kurtardığım , gençleştirdiğim amca. Yeniden kazandığı gençliği ile yıllar boyu yaptığı hataların farkına varmış ve kendisi bi mafya babası olmayı başarmış. Artık yaşlandığı için elimizdeki gençlik iksirini istiyordu.. Bir anlaşmaya varmamız gerekli... dedim. İksiri sana veremeyiz ama seni yeniden gençleştirebiliriz dedim. Oda “olmaz” dedi. “Tüm güç benim elimde olmalı.” Dedi.. Bi yandan Tuğba’ya bakarken... “Peki” dedim. “Önce arkadaşlarımızı serbest bırak” dedim... “Nasılsa korumalarının arasından bi yere kaçamayız.”
Amcamın bi baş haraketi ile Tuğba ve Emre’nin ellerindeki ve ayaklarındaki kelepçeleri çıkarttılar. Ben de iksiri adama gösterdim. Hala bi biberonun içinde. Peki iksirden nasıl emin olabilirim dedi. Ya içindeki bir zehirse... Ben de köşede duran saksıyı gösterdim. “O günü hatırlıyorsan iksirin bir damlası ile kuru topraktan hayat yaratmıştım” dedim. Ve saksının içine bi damla damlatıp içinden çıkan çiçekleri izledik.
Amcamın gözlerinde bi ışık belirdi. Elini uzattı. “Artık iksiri alabilirim” dedi.
İksiri vermek için uzatmışken birden bi gürültü ile kapı devrili verdi. Ve kara gardiyanlardan ikisi altında kaldı. Fil kapıyı tek bi darbesi ile yıkmıştı. Filin kapıyı yıkışının ardından yaşlı amcamla göz göze geldik. Suratında sinirli bi ifade ile iksiri kapmaya çalıştı. Ben de bi refleks ile geri çektim. Ve amcama sırıttım. Goril gardiyanlardan ikisini boynundan yakalayıp kafalarını tokuşturdu bu sırada içeri büyük bir hızla giren zebra çılgına dönmüş gibi önüne gelene çiftesini sallıyordu. Tuğba veSerra kapının kırık parçalarından birini kapıp bir ışın kılıcı edası ile savurmaya başladı. Biri sağdan biri soldan adalara saldırıyolardı. Emre köşeye sinmiş tir tir titrerken bi yandan parmaklarını kemiriyordu. :p Eray adamlardan birinin silahını kapmıştı. Ve bunun nasıl kullanılıcağını anlamaya çalışıyordu. Tabikide sonunda bulamayıp adamların kafasına geçirmeyi yeğeledi. Melekse etrafa düşünür gözlerle bakarken birden eğilip eline geçirdiği bi taşı salonun ortasına fırlattı. Slow motion şekilde taş önce yemek masasının üzerine düştü. Taşın düşmesi ile fırlayan bıçak tavanda asılı olan avizenin ipine doğru fırladı ve ipi kesilen avize altında kalan 4 adamı yerle bir etti.
Ben se yaşlı amcama döndüm. “Sana iksirden bi damla daha vericem ama bizi tümüyle unutucaksın” dedim. “Bu damlayı istediğin gibi kullanabilirsin. İster kendin için istersen başkası için”.
Bi kaşığın ucuna bi damla iksir koyup amcama uzattım.Ve arkamı dönüp yürümeye başladım. Amcam gözünü hırsı ile hemen kaşığı ağzına götürdü. Ve yuttu. O anda arkama dönüp “iksir tek başına kullanılıdığında ölümü getirir bunu da bilmen gerekir” dedim. O anda amcamdan yükselen çığlıklar ve zaten yaşlanmış olan vücudunun bir avuç toza dönüşmesini izledik. Ona can veren iksir o canı geri almıştı. Artık herkesi hallttiğimize göre evimize dönme vakti gelmişti...

1hafta sonra ;

Tuğba onun ve Emre için verdiğimiz mücadeleden dolayı bize bi süpriz haırladığınısöyler ve hepimizin salonda saat 6da buuşmasını ister. Eski günlerin anısına yine bi oyun hazırlamıştır. İp uçlarını takip ederek gizli hazineyi bulmamızı ister. Herkeste büyük bir heyecan vardır. Herkes evin dört bir yanına dağılır. Ve ip uçlarını aramaya başlar. Bildiğimiz tek şey ilk ip ucunun göze çarpan bi yanı olduğuydu...

Üst kata çıktım. İçimden bir ses bana nereye gitmem gerektiğini söylüyordu sanki. Daha önce evin içinde hiç girmediğim bi odaya girdim birden bire. Hertarafta kitaplar vardı. Tozlu kitaplar. İçimdeki ses bana rafların en üstüne doğru uzanmam gerektiğini söyledi. Elime gelen tozlu bi kitaptı sadece. Kitabın kapağında ne bir yazı ne de bi resim vardı. Tek gördüğüm kenarının fosforlu turuncuya boyanmış olduğu idi. Acaba Tuğba’nın bahsettiği ilk ip ucu bumuydu? Kitabın sayfalarına baktığımda silik yazılar ve daha önce sahip olduğum iksir şişesinin resmi vardı. Resim o kadar silikti ki resimdekinin o şişe olduğunu anlamak bile çok zordu. Altındaki yazıları çözmeye çalıştım ama herşey çok silikti. Sayfaları çevirirken bikaç resim daha belirdi. Bi tane fil figürü vardı. Odanın karanlık olması ve kitabı okuyamamamdan dolayı kitabı yanıma alıp dışarı çıktım. Eğer Tuğba’nın ip ucu buysa neyi gösteriyordu?
İçimdeki ses birden yine harakete geçmemi söyledi. Herkes evin içinde bi oraya bi buraya koşuşturuyordu. Sesin bana gösterdiği yolu takip etmeye devam ettim. Annemin yatak odasına girmiştim bu kez. Goril’de ip ucunu burda arıyordu. Çekmeceleri boşaltıyordu. Etrafıma baktım. Sonra başımı yere doğru eğdiğimde sanki tahta döşemenin altından bi ışıltı geldiğini hissettim. Önce döşemeye vurarak altının boş olup olmadığını anlamaya çalıştım. Sonra döşemeleri parçalayarak altını açtım. Altında bi kese vardı. Keseyi alıp içine baktığımda ise altından bir fil. Kitaptaki resme çok benziyordu. Birden bi içimde bi heyecan belirdi ve buldum diye bağırdım. Saklı olan hazinenin bu fil olduğuna nasıl bu kadar emindim bilmiyorum ama... Koşa koa Tuğba’nın yanına gittim. Herkes te benim sesimi duyunca salona geldi.
Tuğba’ya bulduğum fili gösterdim. Bana dönüp “kayıp olan hazinemi bulduğun için için teşekkür ederim” dedi. Ne demek istediğini anlamamıştım. İçimdeki oyunu kazanmış olmanın verdiği heyecanla gözlerim adeta kör olmuştu sanki. Tuğba altın fili aldı ve boynuna taktı. Tabikide bulduğum kitaptan haberi yoktu.
Günler geçtikçe Tuğba’nın bu filden nasıl haberi olduğunu düşünmeye başladım. Döşemeler biz taşınmadan önce yapılmıştı. Yani fil oraya ben doğmadan önce saklanmış olmalıydı. Ayrıca kitapta neler yazıyordu?

 
Design by LeoGra